Müzik ve Belleğimiz Arasındaki O Güçlü Bağ
Hiç beklemediğiniz bir anda radyoda çalan bir şarkıyla geçmişe ışınlandığınız oldu mu? O an, lise mezuniyetiniz, ilk aşkınız ya da çocukken yazlıkta geçirdiğiniz o güzel günler… İşte müziğin hafızamızla kurduğu o büyüleyici bağ tam da burada devreye giriyor. Beynimizdeki anılar sandığı açılıyor ve o eski hisler, kokular, görüntüler âdeta yeniden canlanıyor. Müziğin faydaları saymakla bitmez. Bu makalede bir müzik enstrümanı çalmayı öğrenmenin beyin fonksiyonlarımız üzerindeki etkilerinden bahsediyorum.
Müzik Dinlemek Hafızayı Nasıl Güçlendirir?
Bunun aslında bilimsel bir açıklaması var. Müzik, beynimizin limbik sistemi dediğimiz, duygular ve anılarla ilgili bölgesini harekete geçiriyor. Özellikle tanıdık melodiler, kişisel anılarınızı tetikliyor. Yıllar sonra duyduğunuzda bile sizi çocukluğunuzdaki bir bayram sabahına ya da o tatlı yaz akşamına götürüyor.
Üstelik müzik sadece nostalji yaşatmakla kalmıyor; aynı zamanda öğrenmeyi ve bilgiyi hafızamızda tutmayı da kolaylaştırıyor. Çocukların alfabeyi şarkıyla ezberlediğini düşünün. Yetişkinler de benzer şekilde, çalışırken hafif bir fon müziği açarak ya da öğrendikleri bilgileri melodiyle eşleştirerek daha iyi odaklanabiliyor ve bilgiyi uzun süre saklayabiliyor.
Bir Enstrüman Çalmanın Beyne Etkileri
Müzik dinlemek elbette güzeldir ama bir enstrüman çalmak, bambaşkadır! Piyano, gitar, keman (bence en zoru) ya da belki ney… Hangisi olursa olsun, bir enstrüman çalmayı öğrendiğinizde, enstrümanınızı çalarken beyninizin sağ ve sol lobları aynı anda, birbiriyle alış veriş içinde çalışıyor. Bu da dikkat sürenizi uzatıyor, problem çözme becerinizi keskinleştiriyor ve hatta dil becerilerinizi bile artırıyor.
Şarkı söylemek veya bir enstrüman çalmak aslında ağırlıklı olarak beynin sağ yarıküresiyle ilgili bir beceri olsa da, işin içinde yalnızca müzik ritmi değil, analitik süreçler de vardır. Dolayısıyla müzikle ilgili bir faaliyette bulunduğunuzda sol beyin de aktif hale gelir.
Örneğin, bir enstrüman çalarken müziğin ritmini ayarlamak veya nota okumak gibi unsurlar, beynin sol yarıküresini de devreye sokar. Ayrıca, görme merkezi de bu süreçte aktif hale gelir. Böylece beynin farklı bölgeleri aynı anda çalışarak birbirleriyle etkileşime girer ve zihinsel uyarılma sağlayarak, zihnin çok yönlü bir şekilde harekete geçmesini sağlar.
Müzik dinlediğimizde, beynimizin ödül sistemi de devreye girer. Bu sistemin en önemli bölgelerinden biri olan “nükleus akumbens“ aktif hale gelir. Peki, nükleus akumbens nedir?
Nükleus akumbens, beynimizde keyif, motivasyon ve ödül mekanizmalarıyla bağlantılı bir bölgedir. Aslında burayı beynimizin “zevk merkezi” olarak düşünebiliriz. Güzel bir müzik dinlediğimizde, sevdiğimiz bir yemeği yediğimizde ya da keyif aldığımız bir aktiviteyle meşgul olduğumuzda bu bölge harekete geçer. Kilo problemi yaşayanların birçoğunun stresle baş etmek için yemeğe başvurmasının (duygusal yeme) sebebi de aslında bu bölgeyle ilişkilidir.
Bu bölge aktive olduğunda dopamin ve serotonin gibi bazı nörokimyasallar salgılanır. Dopamin, genellikle “mutluluk hormonu” olarak anılsa da aslında daha çok motivasyon ve ödül hissiyle ilgilidir. Yani, bizi iyi hissettiren şeyleri tekrar yapmamızı sağlayan bir tür “teşvik mekanizması” gibi çalışır. Müzik dinlerken hissettiğimiz o hafif coşku, keyif veya hatta bazen tüylerimizi diken diken eden o yoğun his, işte dopaminin ve diğer nörokimyasalların etkisiyle ortaya çıkar.
Bu süreç sadece haz almakla ilgili değil, aynı zamanda öğrenme ve hafıza gibi işlevleri de destekler. Örneğin, bir şarkıyı belirli bir anıyla ilişkilendirdiğimizde, yıllar sonra bile o şarkıyı duyduğumuzda aynı duyguları hissetmemizin sebebi yine beynimizin bu harika kimyasal süreçleridir.
Özetle, müzik sadece kulağımıza hoş gelen bir ses dizisi değil; beynimizde güçlü biyokimyasal reaksiyonlara yol açarak bizi motive eden, mutlu eden ve hatta beyin fonksiyonlarını geliştiren, bazen de derin duygulara sürükleyen bir deneyimdir.
İşin bir de duygusal tarafı var: Bir şarkıyı baştan sona çalabilmek, insana tarifsiz bir özgüven ve mutluluk veriyor. Üstelik bir enstrüman çalmayı öğrenirken, sabırla çalışmayı, zamanınızı iyi yönetmeyi ve disiplinli olmayı da öğreniyorsunuz. Yani enstrüman çalmak, hem zihinsel hem de kişisel gelişiminize büyük katkı sağlıyor.
Yetişkinler İçin Enstrüman Çalmanın Faydaları: Yaşınız Kaç Olursa Olsun Başlayabilirsiniz!
“Artık çok geç, ben bu yaştan sonra öğrenemem” diyenlerdenseniz, yanılıyorsunuz! Araştırmalar gösteriyor ki, yetişkin yaşlarda müzikle ilgilenmeye başlayan kişilerde hafıza, dikkat ve odaklanma becerileri gelişiyor. Beyin plastisitesi dediğimiz, beynimizin yeni nöron bağlantıları kurma yeteneği, müzikle meşgul oldukça güçleniyor. Yani, yaşınız kaç olursa olsun beyniniz gelişmeye devam edebiliyor.
Üstelik enstrüman çalmak zihni boşaltmanın, stresle başa çıkmanın da harika bir yolu. İşten yorgun argın döndüğünüzde biraz gitar tıngırdatmak ya da piyanoda sevdiğiniz şarkıları çalmayı denemek, zihninizi dinlendirir ve ruhunuza iyi gelir. Hatta bu süreçte yaratıcı yönünüzü keşfedebilir ve kendi küçük bestelerinizi yapmaya bile başlayabilirsiniz.
Erken Yaşta Başlamanın Avantajları
Müziğe çocukken başlamak tabii ki bir avantaj. Küçük yaşta müzik eğitimi alan bireylerin, ilerleyen yaşlarda daha iyi bilişsel becerilere sahip olduğu uzun vadeli araştırmalarla kanıtlanmış durumda. Ancak, bu kesinlikle yetişkinlerin şansı kaçtı anlamına gelmiyor.
Müziğe Geç Yaşta Başlayanlar İçin de Umut Var
Yaş ilerledikçe öğrenme kapasitemizin azaldığına dair yaygın bir yanılgı olsa da araştırmalar bunun tam tersini gösteriyor. Emekli olduktan sonra piyano çalmayı öğrenen 65 yaşındaki birinin, hem hafızasında hem de yaşam enerjisinde gözle görülür iyileşmeler olduğunu duymuş muydunuz?
Literatürde müzik ve bellek ilişkisi ile ilgili bir çok bilimsel araştırma vardır. Bir bilimsel araştırma, özellikle emeklilik döneminde enstrüman çalmaya başlayan bireylerin hem bellek işlevlerinde hem de genel yaşam tatmininde belirgin artışlar gözlemlendiğini belirtiyor. Belleği güçlendirmeye yönelik zihinsel aktivitelerin, Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların belirtilerini hafiflettiği ve beyin sağlığını koruyucu bir etki sağladığı da bilinen bir gerçek.
Geçenlerde gazetede okuduğum bir haber çok hoşuma gitti: 81 yaşındaki bir adam, Alzheimer’dan çok korkuyormuş. Yaptığı araştırmalarda müzikle uğraşanların Alzheimer’a yakalanma riskinin az olduğunu öğrenince, bu kaygıyla yaşamak yerine müziğe sarılmış ve 5 enstrüman çalmayı öğrenmiş. O yaşta piyano, ud, akordiyon, bağlama ve keman çalmayı öğrenen bu amcamızın yeni hedefi de tambur çalmayı öğrenmekmiş. 81 yaşında hem sağlığı çok iyi, hem de müziğe olan sevgisi sayesinde hayat dolu! İnsanın yaşı kaç olursa olsun, kendine yeni bir pencere açması mümkün. O pencere, yeni bir müzik aleti çalmayı öğrenmek olabilir. Yani, geç kaldığınızı asla düşünmeyin. Müzik size her yaşta iyi gelir!
Virtüöz Olmak Zorunda Değilsiniz
Müzik, çocukluktan beri benim de hayatımın bir parçası. 6 yaşında başladım, üniversite yıllarımdan itibaren yıllarca gitar çaldım, şarkı söyledim, besteler yaptım, yüzlerce konser verdim. Geçmişte başarılı bir profesyonel müzik geçmişim ve bir çok müzik ödülüm olsa da, 20 yıl önce müzik endüstrisinde besteci ve solist kimliğimle yer almayı bırakmıştım. Ancak profesyonel müzik çalışmalarıma son vermiş olmam, müziği hayatımdan çıkardığım anlamına gelmiyor. Müzikle uğraşmak için mutlaka profesyonel müzik endüstrisinde yer almanız gerekmiyor. Kaç yaşında olursanız olun, sadece bir “dinleyici” olmanın ötesine geçmeniz mümkün.
Müzik, her insanın hayatının bir parçası olmalı. Yeni bir enstrüman çalmayı öğrenmeye başladığınızda zihin, beden ve ruh sağlığınıza olumlu etkilerini kısa zamanda hissedeceksiniz. Ben de geçenlerde kendime bir piyano aldım ve piyano derslerine başladım. Öğrenmenin sonu yok. Gerçekten de “Müzik ruhun gıdasıdır” sözü o kadar doğru ki…
Müziği Günlük Hayatınıza Dahil Etmenin Kolay Yolları
Sabah kahvenizi içerken sevdiğiniz şarkıları açın.
İş yaparken, fonda çok karmaşık olmayan, hafif bir müzik çalsın.
Akşamları televizyon izlemek yerine YouTube’dan basit müzik dersleri izleyin. (Bu devirde artık kim Tv izler ki…)
Bir enstrüman alıp evde küçük denemeler yapın. Gitar, piyano, ukulele, flüt… Hangisi sizi mutlu ederse!
Arkadaşlarınızla müzikli buluşmalar yapın, korolara katılın. Başkalarıyla birlikte şarkı söylemek bile zihninizi ve ruhunuzu besler.
Benim annem ve babam 70 yaşından sonra, Türk Sanat Müziği çalışmaları yapan bir koroya katılmaya başladılar. Haftada bir, zevkle koro çalışmalarına gittiler. Üstelik konserler bile verdiler. Bu harika bir fikir değil mi?
Yaratıcılığın 3 Aşaması: Taklit, Yaratım, Doğaçlama
Büyük besteciler de böyle başlamış. Johann Sebastian Bach gibi ustalar bile önce dönemin müzik tekniklerini taklit etmiş. Sonra öğrendiklerini kullanarak kendi eserlerini yaratmışlar. En sonunda da bu eserler üzerinde doğaçlamalar yaparak yaratıcılıklarının zirvesine ulaşmışlar. İşte, yaratıcı süreç bu şekilde işliyor: Önce taklit, sonra yaratım, en son doğaçlama!
Peki ya siz? Hiç bir şarkı yazmayı denediniz mi? Ya da elinize bir enstrüman alıp denemeye ne dersiniz? Belki de sandığınızdan daha yeteneklisinizdir!