Anksiyete bozuklukları en yaygın ruhsal sorunlar arasındadır. Her birey, kendisini tehlikede hissettiğinde kortizol hormonu salgılayıp, stresli hissedebilir. Aslında bu durum, algılanan bir tehdit durumunda çalan bir “alarm” gibidir. Algılanan tehdit aslında gerçek bir tehdit olmasa da sistemimiz bizi tehlikeye karşı korumak için sempatik sinir sistemimizi aktive eder. Böylece savaş-kaç tepkisi adı verilen bir mekanizma tetiklenir ve bazı fizyolojik belirtiler baş gösterir.
Algılanan bir tehdide karşı verilen tepkilerden biri de kaygıdır. Kaygı bozukluğu ise bu tepkilerin işlevselliğimizi bozacak düzeye gelmesine denir.
Kaygı aslında mantıklı olduğu sürece sağlıklı bir duygudur. Bizi hayatta tutar. Tehlikelere karşı hazırlıklı olmamızı sağlar. Ancak bu kaygının düzeyi “sağlıklı” diye adlandırabileceğimiz bir seviyenin üzerine çıktığında artık bu durum normal bir kaygı olmaktan çıkar. Aşırı ve mantıksız bir kaygıya; yani anksiyete bozukluğu adı verilen bir tür psikolojik rahatsızlığa dönüşür. Anksiyete bozukluğu olan kişilerin iş hayatı, sosyal hayatı, okul hayatı, hatta tüm yaşamı, yüksek kaygı seviyeleri nedeniyle ciddi bir şekilde etkilenebilmektedir.
Yazı İçeriği:
Anksiyete Bozukluğu Nedir?
Anksiyete bozukluğu, yönetilmesi kişi için oldukça zor olabilen endişe, sinirlilik, kaygı ve korku duygularıyla karakterizedir. Kaygı bozukluğu olarak da bilinen anksiyete bozukluğu, dünyada milyonlarca insanın yaşam kalitesini olumsuz olarak etkileyen bir zihinsel sağlık problemidir. Tedavi edilmediği takdirde kaygı, kişinin yaşam kalitesini büyük ölçüde olumsuz etkileyebilir ve başka ruh sağlığı sorunlarına da yol açabilir. (Örneğin, depresyon). Günümüzde yetişkinlerin yaklaşık %30’unu hayatlarının bir noktasında etkilemektedir. Nedeni tam olarak belli olmasa da genetik, çevresel veya gelişimsel olabilir.
Anksiyete Bozukluğu Türleri
Anksiyete bozuklukları; yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu ve panik bozukluğu gibi farklı biçimlerde gelir. Ancak anksiyete bozukluklarının türleri bunlarla sınırlı değildir. DSM-5’e göre (Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı), hissedilen kaygının türüne, şiddetine, tetiklendiği örüntülere ve süresine göre farklılık gösteren birçok kaygı bozukluğu türü vardır. Bunlardan bazıları;
- Yaygın Anksiyete Bozukluğu (Genelleştirilmiş Kaygı Bozukluğu)
- Panik Bozukluğu
- Sosyal Kaygı Bozukluğu (Sosyal Fobi)
- Agorafobi
- Özgül Fobiler (Spesifik Fobiler)
- Seçici Konuşmazlık (Mutizm)
- Ayrılma Kaygısı Bozukluğu
Yaygın Anksiyete Bozukluğu
Yaygın anksiyete bozukluğu, günlük olaylar ve aktiviteler hakkında aşırı ve gerçekçi olmayan endişe ile karakterizedir. Genelleştirilmiş kaygı bozukluğu olarak da nitelendirilen yaygın anksiyete bozukluğu, günlük aktiviteleri engelleyen sürekli ve aşırı bir endişe halidir Kaygının kaynağı genellikle günlük hayattaki olağan ve rutin konularla ilgilidir. Örneğin iş sorumlulukları, çocukların sağlığı, kendi sağlığı, akademik kaygılar, para veya aile sorunları konusunda abartılı bir kaygı hali olabilir. Aşırı kaygının yanı sıra uyku problemleri, huzursuzluk, kas gerginliği gibi bazı fiziksel belirtiler de görülebilir.
Sosyal Kaygı Bozukluğu
Sosyal anksiyete bozukluğu, sosyal durumlardan korkma ve başkaları tarafından yargılanma düşüncelerinin getirdiği kaçınma davranışı ile karakterizedir. Kişinin sosyal ilişkilerine dayanan ve sosyal ilişkilerinde eleştirilmekten, yargılanmaktan korkmasının sonucu olarak yoğun bir utanç, kaygı ve korku hissi içeren bir kaygı bozukluğu türüdür.
Sosyal kaygıyı, sosyal ortamlarda gergin ya da çekingen olmakla karıştırmamak gerekir. Zira sosyal kaygı bozukluğu olan kişiler sosyal yaşamlarını sürdürmekte çok zorlanırlar. Sosyal anksiyetesi olan kişiler çoğu insanı strese sokan bazı sosyal durumlardan ziyade, ortalama bir bireyde aslında çok küçük bir kaygı yaratabilecek bazı rutin sosyal zorluklarla bile başa çıkamazlar. Bu nedenle de sosyal ortamlara girmekten tamamen kaçınırlar.
Panik Bozukluk
Panik bozukluk, ani ve beklenmedik panik ataklarla karakterizedir. Genellikle tekrarlayan panik atakların görüldüğü bir anksiyete bozukluğu türüdür. Bu ataklar genellikle görünürde mantıklı bir neden olmaksızın, beklenmedik bir şekilde oluşur. Nefes darlığı, çarpıntı, baş dönmesi, göğüs ağrısı, mide bulantısı, terleme, üşüme, titreme gibi bazı belirtiler eşlik eder.
Panik ataklar genellikle ortalama 10 ila 20 dakika civarında sürebilir. Ancak panik bozukluğun en önemli kriterlerinden biri, “kaçınma” davranışıdır. Kişiler uzun süre panik atak geçirmeseler bile panik atak geçirme korkusu ile bir çok durumda kaçınma davranışı gösterirler. Bu da kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiler.
Panik Atak ile Panik Bozukluk, aynı şey değildir. Panik Atak bir hastalık adı değil, bir semptomlar grubudur. Panik Bozukluk ise bu semptomların da eşlik edebildiği bir anksiyete bozukluğu türüdür.
Panik ataklar sadece panik bozuklukta değil, diğer hastalıklarda da görülebilen bir durumdur. Bu nedenle, panik atak geçirirseniz kendi tanınızı kendiniz koymayın, mutlaka bir uzmana başvurun. Her panik atak geçiren kişi panik bozukluk geliştirmez.
Özgül Fobiler
Özgül fobi de kaygı bozukluğu türlerindendir. Bir nesneye ya da duruma karşı duyulan yoğun korkuya verilen addır. Fobilerde, korkulan nesne veya olaydan ısrarla kaçınma da vardır. Kedi-köpek korkusu, yükseklik korkusu, iğne korkusu, böcek korkusu uçak korkusu gibi durumlar, yaygın olarak görülen özgül fobilere örnek olarak gösterilebilir.
OKB (Obsesif Kompulsif Bozukluk) ve TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu), DSM’in son versiyonunun yayınlanmasından itibaren “anksiyete bozuklukları” kategorisinden çıkarılmış olsa da kaygı bozukluklarının birçok özelliğini taşırlar. Yani anksiyete belirtileri, OKB ve TSSB’de de yaygın olarak görülür.
Anksiyete Belirtileri
Anksiyete bozukluğu, çeşitli fiziksel ve duygusal belirtilerle kendini gösterebilir. Örneğin sürekli endişe, gerginlik, sinirlilik, kas gerilimi, uykusuzluk, mide rahatsızlıkları ve titreme gibi belirtiler, anksiyete bozukluklarında sıkça görülür. Anksiyete bozukluğu olan kişiler, genellikle gelecekteki olaylar hakkında zihninde olumsuz senaryolar üreterek aşırı endişelenirler ve bu endişeleri kontrol etmekte zorlanırlar.
Anksiyete belirtileri, fiziksel ve duygusal olabilir. Kaygı bozukluklarında aşağıdaki bazı fiziksel belirtiler yaygın olarak görülebilir:
- hızlı kalp atımı,
- terleme,
- titreme,
- korku,
- endişe,
- uyku problemleri,
- sinirlilik ve gerginlik,
- belirli bazı durumlardan kaçınma.
Anksiyete Tedavisi Nasıl Olur?
Anksiyete bozuklukları için bazı farklı tedavi seçenekleri mevcuttur. Bu tedaviler genellikle ilaç ve terapi kombinasyonunun bir arada ilerlemesini ve bazı yaşam tarzı değişiklikleri yapılmasını içerir.
Bilişsel davranışçı terapi (BDT), anksiyete bozukluklarının tedavisinde en çok tercih edilen ve kanıta dayalı bir psikoterapi türüdür. BDT, kaygının tetiklenmesi ve sürdürülmesine katkıda bulunan olumsuz düşünce kalıplarını ve davranışları değiştirmeye odaklanır. Kişinin kaygısını daha etkili bir şekilde yönetmeyi öğrenmesine yardımcı olur.
Çoğu danışan psikoterapi ve tıbbi tedavi yöntemlerine olumlu yanıt verir. Bilişsel-Davranışçı Terapi ve Hipnoterapi desteği ile bir tedavi sürecine girmek için mutlaka bir klinik psikolog ya da psikiyatristten yardım alınmalıdır.
Ciddi anksiyete bozukluğu vakalarında, psikiyatristler bazı ilaçlar kullanılmasını önerebilir. Antidepresanlar ve anksiyolitikler, belirtileri hafifletmeye yardımcı olabilir. Ancak bilimsel çalışmalar, terapi desteği de alınmadığı sürece ilaçların tek başına kalıcı bir çözüm sunamadığını gösteriyor. Bir çok kaygı bozukluğu türünün tedavisinde kalıcı ve en etkili sonuçları almak için sadece ilaç değil, psikoterapi de alınması tavsiye ediliyor.
Anksiyete İlaçları ve Terapi İkilemi
Terapi ve ilaçlar birbirinin alternatifi değil, birbirini destekleyen ve tamamlayan yaklaşımlardır. Türüne ve şiddetine göre, anksiyete bozukluklarının tedavisinde ilaçlar da kullanılabilmektedir.
Terapi desteği alınırken eş zamanlı olarak ilaçların da kullanılması, en etkili sonuçların alınmasını sağlar. Zira bu konudaki terapiler problemin bilişsel ve davranışsal unsurlarını ele alırken, ilaçlar da kaygının türüne ve şiddetine bağlı olarak, problemin biyolojik/nörokimyasal unsurlarını ele alır. Böylece problemin hem fizyolojik hem de psikolojik unsurları, eş zamanlı olarak ele alınarak bütüncül yaklaşımlı bir tedavi programı uygulanmış olur.
Seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI’ler) gibi antidepresan ilaçlar, anksiyeteyi tedavi etmek için yaygın olarak kullanılır. Bu ilaçlar, beyindeki bazı kimyasalların seviyelerini değiştirerek kaygı belirtilerini azaltmaya yardımcı olur.
Bilişsel davranışçı terapi, EMDR terapisi ve hipnoterapi gibi terapi disiplinleri, kaygı bozuklukları konusunda çok etkilidir. Bu terapiler, ilaç kullanılmasının gerekli olduğu türdeki anksiyete bozukluklarında tamamlayıcı terapi işleviyle, iyileşme sürecini oldukça kısaltarak kişinin anksiyetesi üzerinde kontrol sahibi olmasına destek olur.
Anksiyeteyi Yönetmek
Anksiyete yönetimi, yaşam kalitenizi artırmak ve günlük yaşantınızı daha sakin, daha işlevsel bir şekilde sürdürebilmek için önemlidir. Kaygı bozukluğunun getirdiği zorlukları daha iyi yönetmek için ilk adım, duygularınızı ve düşüncelerinizi anlamaktır. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), bu konuda kanıta dayalı çok yardımcı bir yaklaşımdır. Anksiyeteye neden olan durumları, düşünceleri ve duyguları anlamak, belirlemek ve hem bilişsel hem de davranışsal tekniklerle kontrolü ele alma becerilerini geliştirmek, önemidir. Bu sayede hangi faktörlerin sizi kaygılandırdığını hem daha iyi anlayabilir hem de kaygıyı yönetmeye yönelik bilişsel ve davranışsal stratejiler geliştirebilirsiniz.
Kaygı yönetiminde diğer bir önemli adım, rahatlatıcı ve stres azaltıcı aktiviteleri hayatınıza dahil etmektir. Yoga, meditasyon, nefes egzersizleri veya hobiler edinme gibi aktiviteler, zihninizi sakinleştirebilir ve stresi azaltabilir. Aynı zamanda davranışsal tedbirler kapsamında düzenli egzersiz yapmak da endorfin salgısını artırarak genel ruh halinizi iyileştirebilir. Bir spor salonuna yazılmanız gerekmiyor ama her gün 30-45 dakikalık tempolu yürüyüşler yapmanın ne kadar yardımcı olacağına şaşıracaksınız.
Sosyal destek de anksiyeteyi yönetmek için etkili bir faktördür. Yakın çevrenizdeki insanlarla hoşça vakit geçirebileceğiniz aktivitelere katılmak ve duygusal desteklerini almak da anksiyetenin üstesinden gelmeniz konusunda oldukça faydalı olabilir. Ancak anksiyete bozukluğunun üstesinden gelmek için profesyonel yardım almak şarttır. Bir klinik psikolog veya psikiyatrist hekim ile görüşmek, kaygı bozukluğunuzun türüne uygun terapiler almak ve gerekiyorsa ilaç tedavisi gibi yöntemleri de tedavi programına dahil ederek bütüncül bir tedavi programına tabi olmak anksiyete ile başa çıkmanıza yardımcı olacaktır.
Kaygı Bozukluğunda Yaşam Tarzı Değişikliklerinin Katkısı
Terapi ve ilaca ek olarak, yaşam tarzı değişiklikleri de kaygıyı yönetmede yardımcı olabilmektedir. Egzersiz, yeterli miktarda düzenli uyku, nefes egzersizleri yapmayı öğrenmek, yoga ve meditasyon gibi gevşeme tekniklerini uygulamak, kaygı bozukluğu tedavi sürecine büyük katkı sağlar. Sağlıklı beslenmeye özen göstermek ve sigarayı bırakmak, kaygıyla baş etme konusunda sizi güçlendirir. Aşırı alkol gibi kötü alışkanlıklardan kaçınmak da genel psikolojik sağlığınızı olumlu yönde etkileyerek anksiyeteyi kontrol etme konusunda işinizi kolaylaştıracaktır.
Anksiyete ile yaşamak birçok kişi için elbette zor bir durum olabilir. Ancak doğru tedavi kombinasyonu ve bir klinik psikologdan alacağınız terapi desteğiyle, kaygıyı yönetmek ve yaşam kalitesini artırmak mümkündür. Anksiyete ile mücadele ediyorsanız, bir ruh sağlığı uzmanından yardım almanız önemlidir.
Son Sözler:
Sonuç olarak kaygı, dünya çapında milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir ruh sağlığı problemidir. Birçok kişi için bunaltıcı ve yönetilmesi zor bir durum olabilse de terapiler, gerekiyorsa ilaçlar ve yaşam tarzı değişiklikleri de dahil olmak üzere bir dizi tedavi seçeneği mevcuttur. Doğru destek ve yardım ile kaygınızı yönetebilir hale gelmeniz ve yaşam kalitenizi yükseltmeniz gayet mümkündür.
Tedavi süreci anksiyete bozukluğunun türüne, bireysel ihtiyaçlara ve şiddet derecesine bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bu problemi aşmak için ilk adım, bir uzmanla irtibata geçerek uygun tedavi planını oluşturmaktır.
Anksiyete bozukluğu tedavisi ile ilgili bilişsel-davranışçı terapi, hipnoz terapisi, EMDR terapisi ve gevşeme tekniklerinin yanı sıra, anksiyete ilaçları ve bir klinik psikologdan destek almak, kişinin yaşam kalitesini büyük ölçüde artırır.
Sık Sorulan Sorular
Anksiyete belirtileri kişiden kişiye değişiklik gösterse de, yaygın belirtiler arasında sürekli endişe, gerginlik, huzursuzluk, kalp çarpıntısı, terleme ve uyku problemleri bulunmaktadır.
Nedeni tam olarak belli olmasa da genetik, çevresel veya gelişimsel olabildiği düşünülmektedir. Kaygı bozukluğunun birçok farklı nedeni olabilir. Genetik yatkınlık, çevresel faktörler, beyin kimyasındaki değişiklikler ve yaşam deneyimleri, bu nedenler arasında sayılabilir.
Evet, anksiyete bozukluğu çeşitli tedavi yöntemleriyle giderilebilir veya yönetilebilir. Bilişsel davranışçı terapi, hipnoterapi, ilaç tedavisi ve yaşam tarzı değişiklikleri gibi yöntemler, anksiyeteyi yenmek için etkili yaklaşımlardır. Anksiyeteyi yenmek için tedaviye istekli olmak ve bir uzmandan destek almak faydalı olacaktır.
Anksiyete bozukluğu, özellikle depresyon ve diğer ruh sağlığı sorunlarıyla birlikte görülebilir. Bazı fizyolojik unsurlar veya şiddetli stres içeren yaşam olayları da kaygı bozukluğuna yol açabilir.
Anksiyete bozukluğuna yatkınlığı olan kişiler için tamamen önlemek her zaman mümkün olmasa da, stres yönetimini öğrenmek ve psikolojik destek almakla bu rahatsızlığa yakalanma riski azaltılabilir. Sağlıklı yaşam tarzı seçimleri de çok önemlidir.
Anksiyete bozukluğu tedavisinin süresi, kişiden kişiye değişir. Zira bu problem, birçok faktöre bağlıdır. Bozukluğun şiddeti, kişinin istekliliği, tedaviye verdiği yanıt ve kullanılan tedavi yöntemleri, belirleyici faktörlerdendir. Bazı insanlar birkaç ay içinde önemli iyileşmeler görebilirken, diğerleri daha uzun süreli tedaviye ihtiyaç duyabilir. Anksiyete yönetimi genellikle uzun vadeli bir süreçtir ve bireyin yaşam boyu sağlıklı alışkanlıklar ve başa çıkma stratejileri geliştirmesini gerektirebilir. Bu nedenle, tedavinin süresi, bireysel ihtiyaçlar ve kişiden kişiye göre değişkenlik gösterir. Önemli olan, tedavi sürecinde sabırlı olmak ve psikoloğunuzun talimatlarına harfiyen uymaya gayretli olmaktır.